TEK GAYEM İNSANLARA YENİ BİR SEÇENEĞİMİZİN OLDUĞUNU GÖSTERMEK!
Dünya
TEK GAYEM İNSANLARA YENİ BİR SEÇENEĞİMİZİN OLDUĞUNU GÖSTERMEK!
İstanbul Maltepe Üniversitesi İletişim Faakültesi'nde Gazetecilik Bölümü mezunu 1998 doğumlu Kastamonu'lu genç Bağımsız Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu...
İstanbul Maltepe Üniversitesi İletişim Faakültesi'nde Gazetecilik Bölümü mezunu 1998 doğumlu Kastamonu'lu genç Bağımsız Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Hasan Doğan Vurdu,genç yaşına rağmen cesur girişimi ile 4 Mayıs perşembe günü saat 14:00 ile 16:00 arası miting düzenledi. Milletvekili Adaylığı süresince güzel çalışmalara imza atan genç Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu şimdiden tüm dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Bu başarılı çalışması Kastamonu'da çok konuşuluyor. Geleceği parlak olan Hasan Doğan Vurdu'ya girmiş olduğu bu yolda başarılar dileriz.
Neden seçilme hakkını kullandın?
Dünya üzerinde yeni bir 1789 devrimi etkisi yaşansın istedim. Ve bu etkinin ise, Anadolu insanları tarafından yaşatılmasını istedim. Kötünün iyisini aramak yerine iyi olanı bulmaya çalıştım. 1938 yılından beri söylenmesi gereken fakat bir türlü söylenmeyen bir sistemi açıkladım. Tek gayem insanlara yeni bir seçeneğimizin olduğunu göstermekti. Diğer ulusların fikirsel anlamda bizleri takip etmesini sağlayacak olan ve her halkın kendi hükümetine, kendi yönetim erkine, bu fikri baskılamak için uyanışa geçeceğine inandım. Lakin basit sıradan bir genç olarak kendimden çok büyük konuştum. Küçük bir insanın büyük konuşmasıydı. Bu fikir bilinmelidir ki Avrupa’dan, Amerika’dan ve diğer tüm ülkelerden önce dile getirilmiştir. Onlardan önce bu fikri konuşabiliyor olmamız bile önde olduğumuzu göstermektedir. Ben de isterdim sadece konuşulmasın aynı zamanda uygulansın. Ama günümüz insanının gününü kurtarmaya çalışırken geleceğini düşünecek hali kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kayıtlarına bu konuşma geçmiştir. Yaptığım konuşma vatanıma armağan olsun.
Bu fikir neydi? Mitingde neler konuşuldu?
Temsili demokrasi. Farkındayım ki böyle söyleyince “zaten uygulanan sistem bu değil mi?” sorusu ortaya çıkıyor. Konuşmam içerisinde bahsetmiş olsam bile, siyasetçiler “demokrasi” kelimesini dahi gerçek anlamıyla kullanmaktan uzak kalıyor. Demokrasilerde hiyerarşik, otoriter yapılan bulunmaz. Eğer 85 milyon insanı bir yere toplayabilseydiniz ve her birinin fikirlerini, problemlerini dinleyebilseydiniz. Her bir vatandaş yönetici olsaydı. İşte ona demokrasi derdik. Biz sıradan vatandaşlar için durumumuz bir başka yazarın demiş olduğu gibi “Kasapların tartışmasında kuzuların taraf tutması, kuzuların kaderini değiştirmez.” Maalesef temsili demokrasi yok. Onun yerine kullandığımız temsili plütokrasi var. Maddi açıdan kuvvetli olan kişi veya grupların sermayelerini temsil ettiği ve sermayedarların kurulmuş olan hukuk sistemi üstünde egemenlik elde etme yarışıdır. Bu yarışın sonucu kimin cebindeki 3 kuruşun 5 kuruşa yükseleceğini belirliyor. 1938 yılına kadar ülkemizin kalkınmasını sağlayan bu sistem, Atamızın vefatından sonra insanların kendi çıkarlarına yönelmesiyle birlikte sırtımıza bir yük olmuştur. Temsili demokrasiyi inşa edebilmek için var olan sistemi yıkmalıyız.
Bu fikrin felsefi zeminini oluşturan öge ise emek faktörünün yönetim erki açısından yıkılmış olmasıdır. Bu cümlemi en basit şekilde açıklamam gerekseydi size şu şekilde açıklayabilirim; bir üçgen düşünün. Piramit gibi değil, iki boyutsal üç köşesinin de birbirine denk olduğu bir üçgen. Tepe noktası veya taban noktaları diyebileceğiniz köşeleri yok. Bir köşesi sağ fikirler ve ideolojiler, bir köşesi sol fikirler ve ideolojiler, diğer bir köşesi ise anarşizm ve onun fraksiyonlarından oluşuyor. Tüm inançlarımız, hayatlarımız, davranışlarımız, düşüncelerimiz, bizi biz yapan her şey, hangi köşeye ne kadar yakınlık gösterdiğimize göre değişiyor. Fakat hiçbir davranışımız, düşüncemiz, bize dair olan hiçbir şey bu üçgenin dışana taşmaya, sınırların ötesine çıkmaya yetmiyor. Ve bu üçgenin köşelerinin ortak bir noktası var ki o da emek faktörüdür. Bir köşe emek faktörünün satın alınabileceğini ve kişiye has kullanılabileceğini, bir köşe emek faktörünün eşit bir şekilde herkes adına kullanılması gerektiğini, diğer bir köşe ise emek faktörü sadece bireyin bireysel yaşamını ilgilendirmelidir der. Lakin emek faktörünün varlığı hepsi için farklı yorumlanmış olsa bile ortaktırdır. Bu da bizi şu duruma götürüyor; ancak emek faktörünü kendisi için yıkan insanlar bu üçgene hapsolma durumundan kurtulabilir. Ve ancak o insanlar kendileri olma özgürlüğünü, özgür iradelerini elinde tutabilir. Bu üçgenin dışına kısaca Boşluk demekteyim. İnsanlar ancak Boşlukta özgür kalabilir.
Yaptığım mitingde konuşurken yine bir başka yazarın bir sözünü bahsetmiştim. “ Yöneten ne kadar doğru ise yönetilen de ancak o kadar doğrudur.”. Ve bizler ancak özgür insanların yönetimi altında doğru kalabiliriz diye savundum.
Bundan dolayı yöneten sınıfın özgür insanlardan oluşması gerektiğini ve yurttaşlara yöneten kesimin mülkiyet haklarından vazgeçerek doğru kalabileceklerini anlattım. Mülkiyet hakkının ellerinden alınması ile yöneten sınıfın fedakarlığını elde edebiliriz. Ancak bu fedakarlık onları özgür kılacaktır. Cepleri dahi olmayan yönetenler kendi çıkarlarından arınarak bu ülkeye hizmet etme güdüsünü elde edecek. Mülkiyetsizlik ile yönetenler, o yönetim kadrolarına gelmek için o vakite kadar emek verdiği her şeyi geride bırakacaktır.
Doğru ve özgür yaşamak için Boşluk şarttır. Tabi bu şart işin temsili kısmının düzgün işleyebilmesi içindir. Düzgün işleyebilen yönetim, düzgün yaşayabilen topluma sebep olur.
Temsili kısmı ise halk meclisi ve akıl meclisi olmak üzere ikiye ayırdım. Halk meclisi seçimlerle gelenlerden, akıl meclisi ise alanında başarılı olan insanlardan oluşacaktır.
Çıkarların oluşamadığı ortamda tarafların da oluşamayacağından ötürü tek tarafları Türkiye Hürriyeti olacak. Miting konuşmamda da bu meclislerin görev ve sorumluluklarını bahsettim. Hatta yeni bir bakanlığın kurulacağını, özgür ve tarafsız basın mensuplarının bu bakanlığın başında olacağını dile getirdim. Bu durum temsili demokrasilerin ilkesi olan basının dokunulmazlığı mevzusunu yerine getirecek. Aynı zaman da devlet içi yozlaşmaları denetleyebilecektir. Ve bu bakanlığın kurulmasıyla birlikte tüm medya sektörünün değişim geçireceğini, nasıl bir değişime uğrayacağını basitçe anlattım.
İşin temsili kısmını anlattıktan sonra demokrasi kısmını anlatmaya başladım. 81 bölge meclisinin nasıl kurulacağı, kimlerden oluşacağını, kura sisteminin nasıl yapılacağını bahsettim.
Fakat bu anlattıklarım havada kaldı. Meslektaş abilerim, ablalarım, kardeşlerim tarafından görmezden gelinerek, sansüre uğradım. Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en genç bağımsız milletvekili adayı olarak Kocaeli basınına bültenlerinde Kastamonu’dan bir milletvekili adayına yer verdikleri için teşekkür ediyorum.
İstanbul Maltepe Üniversitesi İletişim Faakültesi'nde Gazetecilik Bölümü mezunu 1998 doğumlu Kastamonu'lu genç Bağımsız Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu...
İstanbul Maltepe Üniversitesi İletişim Faakültesi'nde Gazetecilik Bölümü mezunu 1998 doğumlu Kastamonu'lu genç Bağımsız Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Hasan Doğan Vurdu,genç yaşına rağmen cesur girişimi ile 4 Mayıs perşembe günü saat 14:00 ile 16:00 arası miting düzenledi. Milletvekili Adaylığı süresince güzel çalışmalara imza atan genç Milletvekili Adayı Hasan Doğan Vurdu şimdiden tüm dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Bu başarılı çalışması Kastamonu'da çok konuşuluyor. Geleceği parlak olan Hasan Doğan Vurdu'ya girmiş olduğu bu yolda başarılar dileriz.
Neden seçilme hakkını kullandın?
Dünya üzerinde yeni bir 1789 devrimi etkisi yaşansın istedim. Ve bu etkinin ise, Anadolu insanları tarafından yaşatılmasını istedim. Kötünün iyisini aramak yerine iyi olanı bulmaya çalıştım. 1938 yılından beri söylenmesi gereken fakat bir türlü söylenmeyen bir sistemi açıkladım. Tek gayem insanlara yeni bir seçeneğimizin olduğunu göstermekti. Diğer ulusların fikirsel anlamda bizleri takip etmesini sağlayacak olan ve her halkın kendi hükümetine, kendi yönetim erkine, bu fikri baskılamak için uyanışa geçeceğine inandım. Lakin basit sıradan bir genç olarak kendimden çok büyük konuştum. Küçük bir insanın büyük konuşmasıydı. Bu fikir bilinmelidir ki Avrupa’dan, Amerika’dan ve diğer tüm ülkelerden önce dile getirilmiştir. Onlardan önce bu fikri konuşabiliyor olmamız bile önde olduğumuzu göstermektedir. Ben de isterdim sadece konuşulmasın aynı zamanda uygulansın. Ama günümüz insanının gününü kurtarmaya çalışırken geleceğini düşünecek hali kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kayıtlarına bu konuşma geçmiştir. Yaptığım konuşma vatanıma armağan olsun.
Bu fikir neydi? Mitingde neler konuşuldu?
Temsili demokrasi. Farkındayım ki böyle söyleyince “zaten uygulanan sistem bu değil mi?” sorusu ortaya çıkıyor. Konuşmam içerisinde bahsetmiş olsam bile, siyasetçiler “demokrasi” kelimesini dahi gerçek anlamıyla kullanmaktan uzak kalıyor. Demokrasilerde hiyerarşik, otoriter yapılan bulunmaz. Eğer 85 milyon insanı bir yere toplayabilseydiniz ve her birinin fikirlerini, problemlerini dinleyebilseydiniz. Her bir vatandaş yönetici olsaydı. İşte ona demokrasi derdik. Biz sıradan vatandaşlar için durumumuz bir başka yazarın demiş olduğu gibi “Kasapların tartışmasında kuzuların taraf tutması, kuzuların kaderini değiştirmez.” Maalesef temsili demokrasi yok. Onun yerine kullandığımız temsili plütokrasi var. Maddi açıdan kuvvetli olan kişi veya grupların sermayelerini temsil ettiği ve sermayedarların kurulmuş olan hukuk sistemi üstünde egemenlik elde etme yarışıdır. Bu yarışın sonucu kimin cebindeki 3 kuruşun 5 kuruşa yükseleceğini belirliyor. 1938 yılına kadar ülkemizin kalkınmasını sağlayan bu sistem, Atamızın vefatından sonra insanların kendi çıkarlarına yönelmesiyle birlikte sırtımıza bir yük olmuştur. Temsili demokrasiyi inşa edebilmek için var olan sistemi yıkmalıyız.
Bu fikrin felsefi zeminini oluşturan öge ise emek faktörünün yönetim erki açısından yıkılmış olmasıdır. Bu cümlemi en basit şekilde açıklamam gerekseydi size şu şekilde açıklayabilirim; bir üçgen düşünün. Piramit gibi değil, iki boyutsal üç köşesinin de birbirine denk olduğu bir üçgen. Tepe noktası veya taban noktaları diyebileceğiniz köşeleri yok. Bir köşesi sağ fikirler ve ideolojiler, bir köşesi sol fikirler ve ideolojiler, diğer bir köşesi ise anarşizm ve onun fraksiyonlarından oluşuyor. Tüm inançlarımız, hayatlarımız, davranışlarımız, düşüncelerimiz, bizi biz yapan her şey, hangi köşeye ne kadar yakınlık gösterdiğimize göre değişiyor. Fakat hiçbir davranışımız, düşüncemiz, bize dair olan hiçbir şey bu üçgenin dışana taşmaya, sınırların ötesine çıkmaya yetmiyor. Ve bu üçgenin köşelerinin ortak bir noktası var ki o da emek faktörüdür. Bir köşe emek faktörünün satın alınabileceğini ve kişiye has kullanılabileceğini, bir köşe emek faktörünün eşit bir şekilde herkes adına kullanılması gerektiğini, diğer bir köşe ise emek faktörü sadece bireyin bireysel yaşamını ilgilendirmelidir der. Lakin emek faktörünün varlığı hepsi için farklı yorumlanmış olsa bile ortaktırdır. Bu da bizi şu duruma götürüyor; ancak emek faktörünü kendisi için yıkan insanlar bu üçgene hapsolma durumundan kurtulabilir. Ve ancak o insanlar kendileri olma özgürlüğünü, özgür iradelerini elinde tutabilir. Bu üçgenin dışına kısaca Boşluk demekteyim. İnsanlar ancak Boşlukta özgür kalabilir.
Yaptığım mitingde konuşurken yine bir başka yazarın bir sözünü bahsetmiştim. “ Yöneten ne kadar doğru ise yönetilen de ancak o kadar doğrudur.”. Ve bizler ancak özgür insanların yönetimi altında doğru kalabiliriz diye savundum.
Bundan dolayı yöneten sınıfın özgür insanlardan oluşması gerektiğini ve yurttaşlara yöneten kesimin mülkiyet haklarından vazgeçerek doğru kalabileceklerini anlattım. Mülkiyet hakkının ellerinden alınması ile yöneten sınıfın fedakarlığını elde edebiliriz. Ancak bu fedakarlık onları özgür kılacaktır. Cepleri dahi olmayan yönetenler kendi çıkarlarından arınarak bu ülkeye hizmet etme güdüsünü elde edecek. Mülkiyetsizlik ile yönetenler, o yönetim kadrolarına gelmek için o vakite kadar emek verdiği her şeyi geride bırakacaktır.
Doğru ve özgür yaşamak için Boşluk şarttır. Tabi bu şart işin temsili kısmının düzgün işleyebilmesi içindir. Düzgün işleyebilen yönetim, düzgün yaşayabilen topluma sebep olur.
Temsili kısmı ise halk meclisi ve akıl meclisi olmak üzere ikiye ayırdım. Halk meclisi seçimlerle gelenlerden, akıl meclisi ise alanında başarılı olan insanlardan oluşacaktır.
Çıkarların oluşamadığı ortamda tarafların da oluşamayacağından ötürü tek tarafları Türkiye Hürriyeti olacak. Miting konuşmamda da bu meclislerin görev ve sorumluluklarını bahsettim. Hatta yeni bir bakanlığın kurulacağını, özgür ve tarafsız basın mensuplarının bu bakanlığın başında olacağını dile getirdim. Bu durum temsili demokrasilerin ilkesi olan basının dokunulmazlığı mevzusunu yerine getirecek. Aynı zaman da devlet içi yozlaşmaları denetleyebilecektir. Ve bu bakanlığın kurulmasıyla birlikte tüm medya sektörünün değişim geçireceğini, nasıl bir değişime uğrayacağını basitçe anlattım.
İşin temsili kısmını anlattıktan sonra demokrasi kısmını anlatmaya başladım. 81 bölge meclisinin nasıl kurulacağı, kimlerden oluşacağını, kura sisteminin nasıl yapılacağını bahsettim.
Fakat bu anlattıklarım havada kaldı. Meslektaş abilerim, ablalarım, kardeşlerim tarafından görmezden gelinerek, sansüre uğradım. Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en genç bağımsız milletvekili adayı olarak Kocaeli basınına bültenlerinde Kastamonu’dan bir milletvekili adayına yer verdikleri için teşekkür ediyorum.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.